Gümüş ayarları ve damgaları Sultan III. Murad tarafından, Rebiyülevvel 983/Haziran 1575’te Mısır Beylerbeyi kadısına yollanan bir hükümde, İstanbul’dan yollanan ayar çubuğunun (bilgi verilmemekle birlikte bu çubuğun sultanın tuğrası olduğunu sanılmaktadır) Mısır darphanesindeki yetkili kişiye (sahib-i ayar) teslim edilmesi ve bu çubuğun sadece “iyi gümüş”e (900 ayar) vurulması buyrulmaktadır.
Çeşni alınarak tahlil edilmesi amacıyla gümüş ustaları veya toptancıları damga merkezlerine gümüşlerini götürerek tetkike sunarlardı. Eşyalarının ayarı 890-900 ise yetkililer tarafından tuğralama işlemi yapılırdı. Damgalama işlemi eşyanın her parçasına ayrı ayrı uygulanırdı. Eğer ayar 890’dan düşükse damgalanmaz ve o eşyayla birlikte diğerleri de ezilerek geri verilirdi.
Gümüş ayarları ve damgaları araştırmalarımızda ilk defa Sultan II. Mahmud dönemine ait gümüşlerde ayar damgalarına rastladık. Bu damgalarda “90” rakamı “muzaffer” ibaresi ile tuğranın kesilmiş iç beyzesi arasında yer almaktadır. II. Mahmud’un oğlu Abdülmecid döneminde ise 90 rakamı iç ve dış beyze arasına yerleştirilmiş, damgalama sistemi bir düzene bağlanmış, Darphane ıslah edilmiş, modern para basımına geçilmiştir. Bu arada Abdülmecid’in tuğrası elips içine alınmış ve beraberinde “SAH” damgası da vurulmaya başlanmıştır. Bu tuğranın sağında “ayar 90″ ibaresi yer almış ve bu uygulama Osmanlı İmparatorluğu’nun sonuna kadar sürdürülmüştür. Ancak çok ender olarak 910 ayar İzmit, 920 ayar İzmir yapımı gümüşlere de rastlanmıştır.
Ekonomik sıkıntıların yaşandığı dönemlerde ise halkın düşük ayar gümüş kullandığı ve bunların üzerine gerçek ayarı belirtir damgalar vurdukları bilinmektedir.
Rastladığımız düşük ayarlı örnekler şöyle sıralanabilir: damgasız 300 ayar Anadolu takıları, İkinci Dünya Savaşı ve sonrasında üretilen “400”, “40 Ayar” ve “gümüş” damgalı 400 ayar çay kaşıkları, Sultan II. Mahmud dönemine ait 440 ayar sikkelerin eritilerek üretilen ayar damgasız eşya ve kadın takıları; “60” damgalı, yani 600 ayar ve daha çok 900 ayar adak eşyaları (ex-voto), 800 ayar tuğrasız, ancak usta damgalı eşyalar, Sultan Abdülmecid ve Abdülaziz döneminde Mısır’da üretilen damgalı ve tuğralı, 800 ve 900 ayar gümüşler, Van ve civarında üretilen “Van 84” damgalı 840 ayar ihraç mal ve “Van 90” yani 900 ayar gümüşler.
Sultan Abdülmecid döneminde Mısır Hıdivi Mehmet Ali Paşa isyan edip Kütahya’ya kadar ordusuyla gelmiş, İngilizlerin aracılığıyla da barış sağlanmış ve Mısır’a dönmüştür. Bu olaydan sonra Mehmet Ali Paşa Mısır’da âdeta hanedan gibi hüküm sürmeye başlamıştır. Bu döneme kadar yalnız 900 ayar gümüşe vurulan tuğra damgaları, 800 ayar olanlara da uygulanmaya başlanmıştır. Bu uygulamanın Sultan Abdülaziz, Sultan Abdülhamid döneminde de devam ettiğini bulduğumuz eyer kaşlarından ve tabanca kuburundaki damgalardan anlıyoruz.
Cumhuriyet’in ilanının ilk yıllarında Arap harfleriyle ay-yıldız içinde 1336 ve SAH 90 yazılı damgalar kullanılmıştır. 1928 yılındaki harf devriminden sonra damgalarda Latin harflerinin kullanılmasına başlanmış ve ay-yıldız içine Cumhuriyet’in ilan edildiği tarih olan “1923” yerleştirilmiş ve yanlarına “SAH 80” veya “SAH 90” damgaları basılmıştır. Daha sonra 1336 ve 1923 tarihli çift damga uygulaması terk edilmiş, hem 80 ayar, hem de 90 ayar gümüşlere ay-yıldız içine “T.C.” ve ayın üzerinde de “80” veya “90” yazılı tek damga vurulmaya başlanmıştır.
1942’den itibaren ise, 1000 ayar üzerinden değerlendirmeye başlanmış ve tek damga sistemi sürdürülmüştür. Bu damgalardan yıldız çıkartılmış, yalnızca ay kullanılmıştır.
Çeşni Alma ve Sah Damgaları
Gümüşten imal edilmiş ve 900 ayar olması gereken eşyanın ayarının tespiti için o eşyadan, tahlil edilmek üzere, ucu sivri çelik bir kalemle parça koparma işlemine “çeşni alma” denir. Eşya birkaç parçadan ibaretse, bu işlem her parçaya ayrı ayrı uygulanır. Ayarının doğru olduğu saptanınca her parçasına muhakkak tuğra vurulurdu. Evliya Çelebi’ye göre “Bu Tamgacıbaşı cemi’ kapucuların işlerine nazır olup kârların tamgalamağa getirdiklerinde tamgacıbaşı mehiç demir kalem ile her gümüş evanindan bir vasla çeşni kesup ateşe bıragup yine ateşten çifte ile çaşnıyı çıkarup eğer has beyaz kurs gümüş ateşten çıkarsa tamga-i şahi urup…” Abdülmecid’in cülûsunun beşinci yılından sonra, gümüş eşya 890- 900 ayar ise, çeşni işlemiyle birlikte, madenî eşyalara tuğra vurulurdu. Ayrıca, muhtemelen 1843-1844 yıllarından itibaren “sad” ve “ha” harflerinden oluşan bir de “SAH” damgası vurulmaya başlanmıştır.
Bir gümüş eşyadan çeşni alınmış ve buna tuğra vurulmamış ise, o eşyadan şüphelenmek gerekir. Zira Darphane çeşni aldıktan sonra, gümüş eğer 890 ayardan düşük ise, tuğra vurmaz ve eşyayı sahibine iade ederdi.
Daha önce de belirttiğimiz gibi Sultan Abdülmecid döneminde Darphane’nin ıslahından sonra tuğrayla birlikte “SAH” damgası da vurulmaya başlanmıştır. Ancak damgalanacak eşyanın çok ufak olması halinde, yalnızca “SAH” damgasının vurulmuş olması, şüpheyle yaklaşılması gereken, belki de yanlış bir uygulama olarak görülür.
Dört tip “SAH” damgası saptanmıştır:
1.Damla formundaki “SAH” 2.5 x 3.5 mm ebadındadır ve Abdülmecid, Abdülaziz ve II. Abdülhamid dönemlerinde kullanılmıştır.
2.Elipse yakın formdaki “SAH” 2.4 x 3.6 mm. ebadındadır ve II. Abdülhamid ve V. Mehmed Reşad döneminde kullanılmıştır.
3.Elips formundaki “SAH” 5.5 x 3.2 mm. ebadındadır ve yine II. Abdülhamid ve V. Mehmed Reşad döneminde kullanılmıştır.
4.Daire formundaki “SAH” 3 mm. çapındadır ve II. Abdülhamid ve VI. Mehmed Vahidüddin döneminde kullanılmıştır. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasından sonra “SAH” damgasının içine ayarı belirten “90” rakamı yazılmış ve tuğra yerine, içinde 1336 rumî tarihi yerleştirilmiş Ay-yıldız damgası vurulmaya başlanmıştır. Daha sonra Arap harflerinin terk edilmesiyle Arapça “SAH” damgaları yerine Latince yazılmış “SAH” kullanılmıştır. Ancak henüz Latin harflerine geçilmeden önce 1923 tarihini taşıyan damgalarla birlikte, Latin harfleriyle “SAH” ibaresi vurulmuş eşyaya da rastlanmıştır.